21 Temmuz 2018 Cumartesi

Radyo Çağının Günleri


Kırk yıl öncesinin sözünü bile etmeyeceğim. Çok değil, yalnızca yirmi yıl önce bile, 1998'de; bulunduğunuz herhangi bir noktadan dünyanın herhangi bir yeriyle öyle rahatlıkla görüşemiyordunuz. Oysa radyo çağı başlayalı çok olmuştu. Yine de bu gizemli frekansları ya da dalgaları kişisel haberleşme için böyle yaygın kullanamıyordunuz. Dünya henüz baz istasyonları ağıyla tam olarak örülmemişti. Kablosuz haberleşme için telsizler, araç telefonları gibi bazı seçenekler vardı. Cep telefonları da hızla yaygınlaşmaya başlamıştı. Ama henüz herkes sokaklarda kendi kendine konuşup kendi dünyasını tüm dünyaya ilan ederek dolaşmıyordu. Böyle yapan birileri olsa, onlara şaşkınlıkla ve acıyarak bakılıyordu.

Tekerlek mi, kaldıraç mı, matbaa mı, buhar makinesi mi, elektrik mi, radyo dalgaları mı, bilgisayar mı dünyayı daha çok değiştirmiştir?

Değişimin açtığı yollar için çok ilginç bir örnek, Fransa ve İngiltere arasında telgraf haberleşmesini sağlamak için döşenmiş olan yeraltı kablosudur.

Radyo dalgaları bilinip  kullanılmadan önce, büyük çabalarla bağlantı hatları kurulması; uzaklarla haberleşebilmek için tek seçenekti.

Sonra radyo frekansları akıl almaz kullanım alanları buldu. Yaşamı beklenmedik ölçüde değiştirdi.

Gözle görülemeyen ve elle tutulamayan bu dalgalar ya da frekanslar, dünyanın insanlarını birbirine bağlamayı amaçlayan yeni kurumlar ve sözcükler kazandırdı.

Önce radyo günleri vardı. Sonra radyo çağı oldu.

Radyo ve dalgaları olmasaydı ışık hızında iletişim kurmayı düşleyebilir miydik? Dünyanın ve evrenin her yeriyle her an konuşabilmeyi aklımızın ucundan bile geçirebilir miydik? Her yere bu kadar yakınken birbirimize bu kadar uzak olduğumuz için yine böyle şaşırır mıydık?

....

RADYO GÜNLERİ

Benim için radyo günleri İzmir'deki evimizde, yere oturup tahta inşaat oyuncaklarıyla evler yapmaya çalıştığım bir dönemde başladı. Bir radyo vardı ama erişilmezdi. Yüksek bir dolabın üzerinde dururdu. Bir fiş yukarıdan alınıp prize takılarak açılırdı. Bize neler söylerdi? Ancak zaman makinesiyle o günlere gidebilirsem görüp duyup hatırlayabilirim. Kayıtlarımda yukarıdaki bir radyonun uzak görüntüsü dışında hiçbir şey yok. O radyoyu İstanbul'daki evimizden hatırlıyorum. Ses düğmesi çevrilerek açılıyordu. Ses gelmesini bekliyorduk. Sonradan öğrendiğime göre, lambalı radyoların bir süre ısınması gerekiyormuş. Bu lambalar, bizim aydınlatma için kullandığımız ampullerden farklıymış. Nasıl beceriyorlarsa elektrikle oyunlar oynuyor, gizli güçler alıyor, uzaktaki sesleri bize duyuruyorlarmış.Sonra transistörlü radyolar çıktı. Eski radyomuzun sonunu şaşkınlıkla izlemiştim. Galiba o yıllarda radyolar için bir vergi ödeniyordu. Yeni bir radyo alınca babam eskisini kayıtlardan düşürmek için postaneye götürmüş, ben de onunla gitmiştim. Postanedeki görevli nasıl işlemler yaptı bilmiyorum ama radyoyu artık kullanılmayacak hale getirmek için içini açtığı, parçalarını ve kablolarını söktüğü, bazı yerlerini kırdığı bir görüntü aklımda yer etmiş. Lambalı radyolar günümüzde de hâlâ bulunabiliyormuş.

Sonra radyolar hafifledi, taşınabilir oldu. Transistörle başlayan değişim, baskılı devrelere, bellek yongalarına, işlemcilere ve inanılmaz bir bilgi işlem ve iletişim teknolojisine gidecek yolları açtı. Saatte yirmi beş kilometre hızla giden treni başdöndürücü bulan insan, dünyanın her yerine ışığın hızıyla erişmeye başladı. Evrenin sonsuzluğunun peşine düştü. Bir tek kendisini bulamadı.

Woody Allen'ın ilginç konularda özgün yaklaşımları var. Radyo Günleri de onun bende en çok iz bırakmış yapıtlarından biri. Bir ikinci filmini belirtmem gerekirse, sanırım Kahire'nin Mor Gülü diyebilirim. Radyo Günleri filmini ne zaman izlediğimi hatırlamıyorum ama 1987'den önce olmadığına kuşkum yok. Bir filmi hızla ileriye ve geriye sarar gibi, anılarımda da gizemli yolculuklar yapabilmeyi isterdim. Woody Allen'ın izlemiş olduğum ilk filminden başlayarak ondan gördüklerimi ve duyduklarımı yeniden yaşamak pek hoş olurdu. Şimdilik bu yolculukları ancak belleğimizin ve erişebildiğimiz kaynakların izin verdiği kadarıyla yapabiliyoruz.

Radyo Günleri filmi, şimdilerde İnternet'in daha önce de televizyonun yeni ve belirleyici olduğu zamanlara benzer bir şekilde, radyonun toplumsal ve kişisel yaşamlarda çok özel bir etkisinin görüldüğü bir dönemi konu alıyor. New York'ta geniş bir ailede yaşamakta olan Joe çocukluğunu, 1930'ların sonlarında ve 1940'ların başlarında yaşadıklarını hatırlıyor. Woody Allen filmlerinin ortak yanının, günlük yaşamın sıradan görünen konuşmalarının ve olaylarının içine yerleştirilmiş zengin ve geniş öyküleri özgün, ilginç ve akıcı bir dille anlatmaları olduğu söylenebilir. Filmi Woody Allen, bir radyo filmi için anlamlı bir seçim olsa gerek, Joe'nun sesiyle anlatıyor. Mike Starr ve Paul Herman'ın canlandırdığı iki hırsızdan başlayarak, Joe'nun ailesindeki ve radyonun altın çağlarındaki pek çok ses ve yüzle tanışıyor, öykülerini izleyerek yaşıyoruz. İç içe geçmiş çok sayıda küçük öyküye gizlenmiş ayrıntılarla kurulan Woody Allen filmlerini hatırlamak ve anlatmak zor, izlemek ve unuttukça yeniden izlemek gerek. Kendi radyo günlerini hatırlayanlar, Joe'nun ailesinde yaşananları gördükçe nostaljik tatlar da alabilirler. Radyonun her şey olduğu zamanları yaşamamış olan daha sonraki kuşaklar, radyo  günlerini tek kanallı televizyon dönemlerine benzetebilirler. İnternet'in ve televizyonun sürekli değişen yeni ünlüler ve izleyiciler yarattığı yeni iletişim dünyasından öncesini bilmeyenlerin ne düşünecekleriniyse merak ediyorum.

Filmin oyuncularının ve canlandırdıkları kişilerin bazıları şunlar:
Don Pardo:         'O Şarkıyı Tahmin Et' sunucusu    
Julie Kavner:         Tess, anne
Seth Green:         Joe
Michael Tucker:     Martin, baba
Dianne Wiest:         Bea
Mindy Morgenstern:    'Göster ve Söyle' Öğretmeni
Mia Farrow:        Sally White
Larry David:         Komünist Komşu
Rebecca Schaeffer:     Komünist'in Kızı
Kitty Carlisle:     Radyo Şarkıcısı (Kitty Carlisle Hart olarak)
Diane Keaton:         Yeni Yıl'ın Şarkıcısı
William H. Macy:     Radyo Sesi (W.H. Macy olarak)
Radyo Günleri, Joe'nun çocukluğundan yola çıkarak radyonun yaşamda çok özel bir yerinin olduğu dönemleri gösteriyor. İçinde anlatılamayacak ya da yalnızca sözcüklere çevrildiğinde anlamı eksilecek pek çok öykü var. Dünya değiştikçe yeni anlamlar kazanan o eski günleri öğrenmek ya da hatırlamak için yeniden ve yeniden izlenebilir.

....

RADYO ÇAĞI

Radyo dalgalarının, elektriğin ve ışığın ortak yanları olabilir mi?

Artık ışık hızında iletişim kurabiliyoruz. Çünkü elektrik, ışık kadar hızlı. Radyo dalgaları da öyle. Radyo dalgaları bir tür elektronik radyasyonmuş. Bu yüzden ışık hızında hareket ediyorlarmış. Işığın hızı saniyede 300 bin kilometrenin biraz altındaymış. Dünyanın ekvatordaki 40 bin kilometrelik çevresinde, 1 saniye içinde 7'den fazla tur atabiliyorlarmış. Yine de radyo mesajlarının uzaydaki yolculukları çok uzun zaman alıyormuş. Bunun nedeni, uzayın akıl almayacak kadar büyük olmasıymış.

Uzayın derinliklerine düzenli seferler başladığında durum değişebilir ama şimdilik yeryüzünün çekim gücünden kurtulabilmek pek de kolay olmadığı için; ancak ışık hızında konuşabiliyor olmamız, herkesle ve her yerle anlık iletişim kurabilmemizi sağlıyor. Benim için bu gelişmelerin ilginç sonuçlarından biri, beş yıl boyunca sanat yazılarıyla yer aldığım Sanatlog deneyimiydi. Sanatlog Anıları, Gündüz Güzeli'nden 1984'e uzanan yazılar getirdi.

....

ATİLLA'NIN RADYO SİTESİ

"İnternet'teki en değerli bilgi kaynağının buluşma noktaları, giriş kapıları olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden Atilla Göktan'ın gazete, radyo, televizyon ve diğer iletişim kanallarını listelediği sitesini hem ilginç, hem de anlamlı buldum."

Webmaster Atilla'nın sitesinde <http://gazeteradyotelevizyon.com/mehmet2.html> bir bilgi kaynağı olarak buluşma noktalarından söz etmiştim.

Türkiye'de ve dünyada yaşamı boyunca bir kütüphanenin kapısından hiç girmemiş milyonlarca ve milyarlarca insan olabilir. Öte yandan, yalnızca geçmişin kitap kokulu ortamlarında uzun süreler geçirmiş olanlar değil, aralarında pek az kitap yüzü görmüş olanların da bulunduğu milyarlarca insan günümüzde İnternet üzerinden her türlü veriye erişebiliyor. Ancak bu karmaşık yığında aradıklarını bulabilmek, gerçekten işe yarayacak ve değer katacak bilgilere ulaşmak, yaşamını ve çevresini iyileştirebilmek yine de pek kolay değil.

İşte bu yüzden, ışığa yazılmış bilgilerin anlam kazanabilmeleri için çoğalmaları gerekiyor. Ekranlarımızda beliren ışığın çizdiği izler olmasa, Atilla'yı hiç tanımamış olacaktım. Bana ve diğer yazarlarına birer çağrı göndermiş olmasa, sitesindeki yazılar olmayacaktı. İnsanlar arasında karşılıklı sağlanacak iletişim biçimleri, en az uluslararası ilişkiler kadar önemli.

....

İKİLİ IŞIK HALKALARI

İkili ışık halkaları, birbirlerine eklenip genişleyerek yeni duygu ve düşünceleri sonsuz bir kalabalığın içinde kaybolmadan yepyeni yöntemlerle üretip paylaşabilirler. Alıştığımız sözler ve resimler, sesler ve müzikler, kitaplar ve filmler, düşünceler ve inançlar yakınlaşıp konuştukça yeni anlamlar kazanabilir. "Sanat Dünyası" edebiyata, sinemaya, müziğe, yaşamın ve her alanın yansımalarına açılan bir kapı olurken; "Gazete Radyo Televizyon Dünyası" yazılı, sesli ve görüntülü iletişimin çeşitliliğini gösteren ve kolay ulaşılmasını sağlayan bir site olarak büyüyebilir.

Çevrenizde söyledikleri, yazdıkları ve gösterdikleriyle size değer katan iki ışık görebiliyor musunuz? Onlar da iki farklı ışık görüyorlar mı? Güzelliklere ve gerçeklere daha hızlı ulaşmanın, birbirinizi daha iyi anlamanın ve birlikte gelişmenin yollarını biliyor musunuz?

....

"Yazının bulunması kazanılan bilgi birikimini sonraki kuşaklara aktarmayı sağladığı için insanlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştu. Sonra matbaa, gazete, sinema , televizyon gelmişti."

Peki radyo, tüm bu gelişmelerin neresindeydi?

....

Birden Atıf Yılmaz'ı özlediğimi fark ettim. Ancak 35 milimetrelik rulolarla ve büyük makinelerle gösterilebilen kendi filmlerini uzun yıllar boyunca izleyememiş olmaktan yakınarak filmlerin artık evde izlenebilmesinin ne büyük bir gelişme olduğunu söylemiş olan yönetmenin dünyayla ışık hızında iletişim kurması, kendisi ve başkaları için çok ilginç bir deneyim olmaz mıydı?


WOODY ALLEN

Radyo Günleri / Radio Days (1987) 
Yönetmen: Woody Allen, Yazar: Woody Allen, Oyuncular: Mia Farrow, Dianne Wiest, Mike Starr

Kahire'nin Mor Gülü / The Purple Rose of Cairo (1985)
Yönetmen: Woody Allen, Yazar: Woody Allen, Oyuncular: Mia Farrow, Jeff Daniels, Danny Aiello

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder