20 Mayıs 2017 Cumartesi

Nerede Olmak?


"Kasparov'un Deep Blue'ya yenildiği gün, kendimi 'Orada Olmak' filmini düşünürken buldum." (1)

Bu basit cümle, oldukça ilginç. Kavramların bir çeşitliliğini içeriyor; olmak, yenmek, oyunlar, şampiyonalar, yarışlar, ödüller, olaylar, görüşler, değişim, varoluş, teknolojiler ve yaşam üzerine tanımlanamayan başkaları. Ancak bu alıntıyla ilgili olarak, ışık hızındaki yeni yaşamlarımız hakkında ilginç bir başka ayrıntı sağlayabilecek bir olgu daha var. O da Roger Ebert'ın yazısına nasıl ulaştığım.

Yeni küresel topluluğumuzun, sosyal medyanın ve sonsuz iletişim kanallarının başarılı bir üyesi olduğumu söyleyemem. Aslında, gerçek yaşamdaki verimli sosyal ilişkilerim hakkında konuşmak da benim için zor. Ne yazık ki, pratik uygulama insanı değilim. Soyut düşünce ve kuramın alanlarında; basit ama yaratıcı ayrıntılara, yaşamın anlamına göre çok daha fazla yürüyorum. Korkarım bu eksiklik, sosyal medya ilişkilerimdeki kişiliğimin belirlenmesinde de baskın rol oynuyor. Söylediklerimin genellikle aşırı kuramsal bulunduğunu hissediyorum, bundan korkuyorum. Sosyal medyada yazdığım yorumları okuyan arkadaşlarım, dengesiz bir zihinden yükselen umutsuz arayışlarla dolu karmaşık düşünceleri tolere ettikleri için, çok nazik olmalılar. Öte yandan, İnternet'in sosyal ortamlarında pozitif ilişkiler ve değerler bulmanın kolay olmadığına inanıyorum. Sanal dünyalar, gerçek dünyaların tüm sorunlarını yansıtıyor.

Ancak, tüm içeriklerini düzenli olarak okuyamasam da, izlediğim tartışma gruplarından bazılarının, İnternet ve iletişim bağlantılarının düzenli, tutarlı ve başarılı kullanılması için iyi örnekler olduğu sonucuna varabildim. Filmlerle ilgili bir tartışma grubu, "Film Kâşifleri" (2) bunlardan biri.

Grubun basit ve parlak bir tanıtımı var:

"Hani bir film izlersiniz ve bunu herkes izlemeli diye düşünüp, insanlara anlatmaya başlarsınız ya heyecanla. İşte bu grup bu heyecanla kuruldu, yalnızca yeni filmler değil, yalnızca vizyon filmleri değil, kıyıda köşede kalmış keşfedilmeyi bekleyen binlerce film var. Haydi hep beraber bir keşfe çıkalım."

Son zamanlarda grup moderatörlerinden birinin, Oya Şirin'in yaptığı bir tanıtımı okudum, John Irving’in romanından George Roy Hill’in aktardığı “The World According to Garp” (1982) filmi. Yeni dünyamızı ve yeni yaşamlarımızı anlamamız için yollar açan çok ilginç filmlerden biri olarak "Merhaba Dünya" filmini hatırladım, bir yorum yazdım, Oya şirin de uzunca bir süredir hakkında yazılmadığı için film hakkında yazabileceğimi söyledi.

İşte "Merhaba Dünya" filmini hatırlamam ve "kendime ait kısa bir tanıtım" yazmak için arama yapmaya başlamam böyle oldu. Grubumuz kopyalanıp yapıştırılan film notlarından hoşlanmıyor. Kişisel görüşler, sözler ve yorumlar tercih ediliyor ve cesaretlendiriliyor. Ama ben öncelikle, televizyonun etkisini gözümde canlandırmam için önemli katkısı olan bu film hakkında neler söylenmiş olduğunu görmek istedim. Böylece şuna ulaştım:

“Kasparov'un Deep Blue'ya yenildiği gün, kendimi 'Orada Olmak' filmini düşünürken buldum.”

….






Eğer günlük bir konuşmaya dayansaydı bir bilgi böyle kesin olarak verilebilir miydi bilmiyorum ama şimdi Oya Şirin'in 19 Şubat 2017, Saat 23:12'de “The World According to Garp” hakkında yazdığını söyleyebilirim:

"İyi geceler sevgili 'Film Kâşifi' arkadaşlarım. Bu geceki filmimiz 'The World According to Garp'. John Irving'in romanından senaryolaştırılmış, George Roy Hill'in 1982 yapımı bu filmini, yıllar önce (Yıllar tanımlaması sinema dilinde her ne kadar izafi ise de, 2003'te?) Cnbc-e'de izlediğimde Robin Williams ve Glenn Close'a hayran kalmış, duygularımda garip bir tatla unutmuştum. Oysa ki bu ikili ve Garp unutulacak bir film degildi. Filmi tekrar izlememe vesile olan, grup üyelerimizden, sevgili Hüsamettin Tezyürek'e. Teşekkürler ve sevgiler.






Şirin yorumlarına sorularla başlıyor:

"Bir bebek nasıl doğar? Şartları nedir? Bebek ve anne için gerekli olan nesneler nelerdir? Tum bildiğimiz bu sorulara filmimizin cevapları naturel yaşam gelişimi çizgisinde aktivist misyonu ile õzdeşleşirken, kadın-erkek-çocuk ve aile ilişkilerine getirdiği , evrensel bakışı ile tüm duyguları kılıç kalkan oynar gibi sallıyor. Tabii ki bu duyguları bana hissettirdi. Sizlere de farklı şeyler hissettirebilir. Hatta absúrd bulabilirsiniz. Zaten absürd bir sinema örnegi de."

Bu tanıtımla ilgili olarak 20 Şubat 2017,  Saat 17:28'de yaptığım yorum şuydu:

"Çok ilginç bir filme benziyor, Türkiye'de gösterilmiş mi? Ben de Türkçe bir ad göremedim. "Garp'a Göre Dünya" olabilirdi. Ararken 'Garp'ın Küçük Dünyası' ve 'Çılgın Dünya' adlarına rastladım. Bu arada, 'Merhaba Dünya' filmini hatırladım. (Hal Ashby, Being There, 1979; Merhaba Dünya, 1984, Türkiye) Anlamını koruyan bir film olduğunu düşünüyorum."

Sohbetimiz beni "Merhaba Dünya" hakkında bir değerlendirme yazmaya götürdü:

20 Şubat 2017, 17:28

Oya Şirin: Oldukça çarpıcı Mehmet Bey. Ben de Türkçe gösterim adını bulamadım. Muhtemel, gösterilmemiş, ben Cnbc-e'de izlemiştim. Ancak yeniden izlediğimde film, bambaşka bir yere oturdu gözümde. İzlerseniz, Garp isminin niye verildiğini daha net anlayabilirsiniz. 'Being there' ise en sevdiklerimdendir. Ve grupta paylaştığım filmlerden, ancak bir yıla yakın oldu. Eğer sizdeki izlenimleri etkileyici ise paylaşabilirsiniz. Ben de linkini ekleyebilirim. Güzel de olur. Ne dersiniz?

21 Şubat 2017, 09:13

Mehmet Arat: İlginiz için teşekkürler. Zamanı konusunda söz veremiyorum ama paylaşmak isterim. Aslında bir fırsat ve izini bulabilirsem, izlediğim ilk film hakkında da bir ara yazmak istiyorum. Film Kaşıfı grubunda iyi filmler, nitelikli değerlendirmeler bulabileceğimi bilmenin beni mutlu ettiğini de söylemeliyim.

21 Şubat 2017, 17:38

Oya Şirin: Grubumuz adına teşekkürü biz edelim efendim. Paylaşım ve izlenimleriniz hakkındaki yorumlarınızı bekliyor olacağız.

Böylece "uygun bir zamanda", 'Merhaba Dünya' filmini "izlediğim ilk film" ile birleştiren bir deneme yazmaya başladım. Niçin ve nasıl burada olduğumun nedeni bu. Şimdi filmler hakkında yazabilirim. Bugün 18 Mart 2017, 08:29. Biliyorum, bu noktaya gelmem şimdiden çok fazla zaman almış. Ama "Başlamak bitirmenin yarısıdır, değil mi?"

….


İki filmin dünyalarına girmeden önce, benzersiz dünyamız hakkında bazı notlardan söz etmek istiyorum; edebiyat, uzak ve yakın topraklar, politika, ekonomi, toplum, öğretim, iletişim, eğitim, zincirler, ışık ve "ikili ışık zinciri" üzerine bazı notlar.

….

Tüm tartışmalara benzersiz dünyamız hakkında düşünerek mi başlamalıyız? Dünyamız benzersiz midir, tek midir? Gezegenimizin tek olup olmadığından emin olabilir miyiz? Bu konuda nasıl ve ne zaman emin olabiliriz? Varlığımız süresince herhangi bir noktada bir tür yaşam biçimi olduğuna ilişkin olumlu izler bulduğumuzda mı? Yoksa insan türünün soyu tükenmeden önce herhangi bir şey bulamazsak mı?

Edebiyat, yaşamı anlamanın ve açıklamanın en ayrıntılı yolu mudur? Altı sözcükten binlerce sayfalık romanlara uzanan aralık; yaşanmış olan, yaşanmakta olan ve yaşanacak olanların en iyi betimlemeleri midir?

Hangi sözcük bir romanı daha iyi anlatabilir? Bir sıfat mı, bir ad mı? Ya da bir fiil mi? Yoksa seçilen zarf mıdır en önemlisi? Tanımlar, tarifler, ayrıntılar, basitleştirmeler, ilişkiler ve sözcüklerin tipleri üzerine kusursuz ve kalıcı bir deneme yazabilir miyiz? Bunu nasıl yapabiriz? Sorular soran sözcüklerle mi, yanıtlar verenlerle mi? 5N1K soruları, yaşamlarımızı ve evreni anlamak için tek başlangıç noktası mıdır? 1-Ne, 2-Nerede, 3-Neden, 4-Ne zaman, 5-Nasıl ve 1-Kim olan 5N1K soruları. Bunlar tüm gizli soruların yanıtlarını bulmak için anahtarlar mıdır?

Işık hızındaki iletişimin yeni çağında uzun romanlara mı gerek duyuyoruz, kısalarına mı?" CALS (IHİ), “communication at light speed” (ışık hızında iletişim) olarak, yeni dünyamızın anahtarı mıdır?

Yeni tanımların mı, yoksa eski ve yeni kavramların uygulamaları üzerine mi yoğunlaşmalıyız? Kısaların toplamı uzunlardan daha mı iyidir? Romanlar daha mı kısa olmalıdır? Yoğun mu, sıkıştırılmış mı olmalıdırlar? "Yoğun Roman", "Sıkıştırılmış Roman"ın eşdeğeri midir?

Çok kısa bir öykü, başka zihinlerin ışık demetlerinde yaşayacak ve hareket edecek başka öyküleri tetikleyebilir mi? Selim'in “Esin Perileri”, "Selim ile Sima”ya gidebilir mi? (4) “Yitirdiğim Anılar”, “Metileus and Merilia”ya? (5)

Tanımı "Bir yoğun ya da sıkıştırılmış roman, okuyan zihinlerde bir romanın anısını bulmaca biçiminde yaratan bir öyküler derlemesidir" diye yaparsak, hangi sözcük daha kabul edilebilir olur? "2000+X" bir roman mıdır, yazılmış ve yazılmamış öykülerin bağlantılı dizileri mi? (6)

Güçlü etki yaratanlar, konuşmalarıyla, ortalama insanların zihinlerinde canlı ve kalıcı öyküler mi yazar?

Dan P. McAdams başkanların yaşam öyküleri hakkında yorum yapıyor:

"Hepimiz gibi, başkanlar onların zihinlerinde nasıl geldiklerini ve kim olduklarını açıklamak için kişisel yaşam öyküleri -ya da psikologların verdiği adla öyküsel kimlikler- yaratıyor."

"Trump'ın kendi yaşam öyküsünü ve Amerika'nın düşmanlarına karşı tutumunu, bunların her ikisini de betimlemek için kullandığı retorik kesinlikle saldırgandır. Ayrıca kendisinin belirttiği gibi, dışadönüklüğü ve narsisizmi tarihin hatırlayacağı büyük riskleri-eylemleri almaya istekli olduğunu göstermektedir." (7)

Ortalama Amerikalı'nın zihninde yazılmış öyküleri dikkaye alarak, bir liderin milyonlarca zihin (küresel olarak düşünüldüğünde belki milyarlarca zihin
) üzerinde eşzamanlı olarak sıkıştırılmış romanlar yazma becerisi taşıyan bir öykü-anlatıcı olması gerektiğini söyleyebilir miyiz?

….

Mavi gezegenimizin tarihinde hiçbir zaman, yakın ve uzak toprakların bu denli birbirine yakın olmadığına inanıyorum. Işık hızındaki anlık iletişim ve kontrol sistemimiz olmadan, dünyanın diğer bölgelerindeki toplumsal yaşamların öykülerini böyle canlı olarak hissetmek mümkün olabilir miydi? "Bir Uzak Yakın Ülkenin Öyküsü" yaratılabilir, ışığın ve elektriğin büyüleri arasına yerleştirilebilir, oraya en azından bir kişinin gelmesi, bir yerlerde bir zihinde düşüncelerle biçimlenmiş bir yaşam olduğunu fark etmesi, görmesi, anlaması ve hissetmesi umutsuzca beklenebilir miydi?

"Öykü dizileri" dünyanın bir diğer yanındaki yaşamın ve tarihin bir görünümünü yaratabilir mi? Bir bilinmeyenli iki bin yıllık geçmişe, daktilolara ve sekreterlere, ilişkilere ve düşlere, doğudan ve batıdan gelen genç insanların yaşamlarını sınırlayan bir kareye, bir cumhuriyetin sekiz onyılı sırasında kesişen yazılmamış tarihlerle bir yalnızlık senfonisine; yalnızca sözcüklerle bakılabilir mi?

Küresel iletişim ve taşımanın yeni dünyasında, hiç kimse ve hiçbir ülke tümüyle özgür ve bağımsız olamaz.

Bir Uzak Yakın Ülkenin Öyküsü'nü anlatmaya nasıl başlayabiliriz? Önce son iki bin yılın öyküsünü mü bulmalı ve anlamalıyız? Bir Daktilo'nun tuşlarında kalmış öyküleri mi okumaya çalışmalıyız? Dört genç insanın kendi küçük Kare'lerinde ne yaptığını mı gözlemeliyiz? Milyarlarca başka öyküyü yansıtan Bir Yalnızlık Senfonisi'nden gelen sessiz bir müziği mi duymaya çalışmalıyız? Yaşadığımız ülkede, komşu topraklarda, dünyanın diğer yanlarında neyin yaşanmış ve neyin yaşanmakta olduğunu mu hatırlamaya ve anlamaya çalışmalıyız? (8)

7,358,664,203 gibi sayılarla ilgilenmeli miyiz? Yoksa her zaman, değer verdiğimiz yaşamların adlarını mı evrenin merkezine koymalıyız? Parklardaki protestoları hatırlamalı mı, unutmalı mıyız? Zuccoti, Tahrir, Hyde ve Taksim parklarının, bir "küresel sanal meydan" yansıması olarak ortak özellikleri var mı? Ülkelerin ne yaşayacağını hangisi belirler; seçimler mi, kitlelerin iletişimi ve hareketi mi? Değişim nasıl başlar?

….

Politikanın içinde olmalı ve politik mi düşünmeliyiz?  Devlet yönetimlerinin akıldışı davranışlarının ardındaki nedenleri anlamanın tek yolu bu mudur?


Siyasetçi, sosyolog ya da ekonomist değilim. Dünyayı anlamaya çalışan, sıradan biriyim. Ama “Duran Adam” bireysel tepkileriyle sonlanan Taksim Gezi Parkı şenliği sırasında olanlardan epey rahatsız olduğum için, bazı gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

İlk izlenimim, bireylerin haklarını görmezden gelen politikalara tepki göstermenin özgül bir yolu olarak her iki söylem biçiminin de dünyanın toplumsal ve kültürel mirasına şimdiden eklenmiş olduğu. İnsanlar yanlış olduğunu düşündükleri uygulamaları protesto etmek ve durdurmak için canlı bir iletişim ortamında müziğin sesleri ve yaşamın renkleriyle parklarda bir araya geliyorlar ve kendilerini ifade ediyorlar.

İkinci olarak; belirleyici etken, barışçıl gösterilere karşı yetkililerin gösterdiği tepki oluyor. Tepki sertleştikçe, çeşitliliğin dengesini korumak gittikçe zorlaşıyor. Topluluklarda nefret ve kutuplaşma dalgaları yükseliyor. Gelecek öngörüleri karanlıklaşıyor. Bireye karşı tepki sert olduğunda, toplum sessiz oluyor. Bölgesel ve uluslararası olarak bireylere uygulanan baskının düzeyleri ve baskıcı yönetimler arasındaki ilişkiler son dönemde çok değişti. İnternet ve iletişim dünyasında olayların oluş biçimleri ve yansımaları artık tümüyle farklı. Kişisel çıkara dayalı çok-ulus, çok-kültür, çok-din, çok-amaç ve karmaşık ilişkiler dünyasında; bireyin konumunun, öneminin ve etki potansiyelinin yeniden tanımlanması gerekiyor.

Yeni dünyanın bölgesel ve küresel ekonomi, toplum, iletişim, eğitim ve öğretim politikalarında etkili olan yeni kavramları var. Yeni dünyanın en önemli özelliği, çelik zincirlerin yerini alan ışık zincirleri olabilir.

Işık zincirleri düşüncelere, çelik zincirler hareketlere karşı geliyor. Işık zincirleriyle bağlantı kurmak ve kontrol etmek daha kolay. Gerçek zincirleri yaratmak ve sürdürmek ise daha zor ve daha pahalı.

Gerçek zincirler prangalardır. Işık zincirleriyse, küresel bir özgürlük ağı için bir ana sistem de olabilirler. 

….

Yeni bir "Eğitim ve İletişim Sistem İlkeleri" kavramı tanımlanabilir ve yaşama geçirilebilir mi?

Merkezlerden çevrelere yolculuklar yapan ve gezici eğitim birimleri olarak bilgi götüren "Özgürlük Otobüsleri"* yeni projeler için bir başlangıç noktası olabilir. Felsefe, bilgi ve ilişki kavramlarını tanıtmak için bir toplumsal bütünleşme ve uygulama projesi düşünülebilir. Sivil toplum kuruluşlarını inceleyen bir "Gönüllü Kalite ve Mali Değerlendirme Birliği". İlkeler belirleyen, yaşama geçirilmelerine yardımcı olan, "Eğitim ve İletişim Sistemi" için uygulama sonuçlarını denetleyen.

"Eğitim ve İletişim Sistemi" için çalışan kişiler birbirlerine sürekli erişebilmek, etkin iletişim kurmak ve oluşturacakları verileri güncellemek için ikili ışık zincirleriyle bağlanabilirler. Her kişi yukarıdaki bir kaynaktan aşağıdaki iki kaynağa bir bilgi parçası iletir. Aşağıdaki iki kaynaktan yukarıdaki kaynağa vermek için geribesleme toplar. Tüm veriler üst noktada toplanır, yayımlanır, ve güncellenir. Yukarı ve aşağı düzeyler bir hiyerarşi tanımlanmaz. Yalnızca iletişim bağlantıları ve yönleridir.

Önemli her etkinlik için bağımsız bir zincir sürdürülebilir. Üst düzey bir zincir farklı etkinlikleri erişim ve yönetim için bağlayabilir. Bunların tümü; verilerin ve bağlantıların kaydedilmesi, güncellenmesi ve duyurulması için bir temel oluşturan, farklı büyüklüklerdeki işlem tabloları olabilir. "İkili Işık Zincirleri", "Işık Hızında İletişim" kurmanın standardı olabilir.

Bu, eski bir öykünün, Türk tiyatrosunun yazar ve yönetmenlerinin öncülerinden olan Vasıf Öngören'in yazdığı Masal'ın Aslı'nın yeni bir biçimi de olabilir. (9) Kitabında, öyküleri bir çocuk anlatır. İlk koşul, başlamak için on çocuk gerekmesidir. Öykünün sonraki bölümüne başlamak içinse, öyküyü dinleyen her çocuğun gitmesi ve öyküyü on çocukluk bir başka gruba anlatması istenir. İkili ışık zincirleri daha basittir. Her zincirin bir üst, iki alt parçayla bağlantılı olması gerekir. Yukarı ve aşağı seviyeler hiyerarşik değildir. Üst, verinin nerede toplanacağını ve saklanacağını tanımlar. Zincirler serbestçe dolaşabilir. Herhangi bir zamanda, herhangi iki zincir gönüllü olarak yer değiştirebilir.

Yasemin Pforr -  "Her Çocuk Bir Tohum"

 Arkadaşım Yasemin Pforr çağımızın yeni araçlarını kullanarak çocuklara kitap ve eğitim gereçleri sağlayabilmek için çok iyi bir projeye başladı. "Her Çocuk Bir Tohum". (10) Daha çok katkı alarak daha çok cocuğa yardım edebilmek, daha fazla başarı verisini yönetebilmek ve paylaşabilmek için; kendisine destek verenleri bir "İkili Işık Zinciri" olarak birleştirmesinin katkısı olup olamayacağını merak ediyorum.

….






Ne zaman ve nerede, Nerede Olmak'ın yalnızca geçmişin bir öyküsü olduğu bir dünyada yaşıyor olacağız?

1980'deki değerlendirmesinde Roger Ebert, “Being There” filmini "bir Jerzy Kosinski romanından olduğu gibi alınmış" bir film olarak tanımlıyor.

"Sellers karakteri gerçek yaşam hakkında neredeyse hiçbir şey bilmez, ama sayısız saatler boyunca televizyon izlemiştir ve hoş görünebilir, gülümseyebilir, el sıkışabilir ve farklı bir kişi olabilir."

" ‘Being There’ ne hakkındadır? Onu televizyonun bir eleştirisi olarak nitelendiren değerlendirmeler okudum. Ama bu uymuyor; Sellers yoldan televizyon tarafından çıkarılmamıştı, yaşama başlaması geciktirilmişti, topluma katılabilmek için kazandığı özellikleri TV'den almıştı. Sellers karakterini büyük bir filozofik bilge olarak gören toplumun bir eleştirisi mi? Belki, ama bu da çok etkileyici değil. Filmi mesajı üzerinden değerlendirme eğiliminde değilim, bu yaklaşım beğenilecek bir değerlendirme biçimi olduğu halde. Yalnızca bu tümüyle tuhaf tuhaf düşünceyi alacak ve üst düzeyde komik bir sonuca çıkaracak destekleri kurabildiği için filme hayranlık duyuyorum." (11)

1997'deki değerlendirmesinde Roger Ebert yapay zeka hakkında yorum yapıyor:

"Kasparov'un Deep Blue'ya yenildiği gün, kendimi 'Orada Olmak' filmini düşünürken buldum. Satranç şampiyonu, bilgisayarla ilgili anlayamadığı bir şey olduğunu ve bunun onu korkuttuğunu söyledi. Bilgisayarın düşünür gibi göründüğü anlar vardı. Kuşkusuz satranç düşüncenin değil, matematik stratejinin bir oyunudur; Deep Blue bilince sahip olmadan da bunda çok iyi olmanın mümkün olduğunu göstermiştir."
 
"Yapay Zeka'nın klasik testi şöyle belirlenmiştir: Bir bilgisayar, bir başka insana insani görünecek bir konuşma gerçekleştirmek üzere programlanabilir mi? 'Being There', zihni ilkel bir yapay zeka programı gibi çalışan bir adam hakkında bir filmdir."

Jerzy Kosinski’nin romanından Peter Sellers üzerinde yaratılan inanılmaz karakterle ilgili konuşuyor:

“Chance, Peter Sellers tarafından canlandırılmıştır, bir keresinde bana 'kesinlikle hiç kişiliğim yoktur. Ben bir bukalemunum. Bir rol oynamadığım zaman, ben hiç kimseyim' demiş bir aktör tarafından. Kuşkusuz Jerzy Kosinski'nin bir romanından gelen bu rol için ideal olduğunu düşünmüştür. Sellers Chance'ı kendiyle barış içinde bir adam olarak oynar. Yaşlı adam öldüğünde ev düzeni süremez ve Chance da evden çıkarılır, muhtemel soyguncularla karşılaştığı ve kumanda aygıtını onlara yönelttiği ve düğmeye bastığı ünlü bir sahne vardır. Gitmediklerini gördüğünde şaşırmıştır."

Kritik bir soru soruyor:

"Hepimizin yalnızca Bahçıvan Chance'ın akıllı versiyonları olduğu söylenebilir mi? Erken bir yaştan başlayarak verilen sözcüklere ve kavramlara otomatik olarak tepki vermek üzere eğitilmiş olduğumuz? Kendimiz için hiçbir şey üzerinde asla gerçekten düşünmediğimiz, aynı durumda başkaları için işe yarayanları tekrarlamaya razı olduğumuz?"

Filmdeki son sözcükleri, "Yaşam, bir ruh durumudur" diye aktarıp yorumluyor:

"Öyleyse hiçbir bilgisayar asla canlı olmayacak. Ama kendi programlamamızla sınırlandığımız dereceye göre, biz de olmayacağız. Soru bir bilgisayarın günün birinde insan gibi düşünüp düşünmeyeceği değildir, bizim kendimizi bilgisayar gibi düşünmekten kurtarmayı seçip seçmeyeceğimizdir."


Öykünün özeti “Being There” (12) filminin derinlikleriyle ilgili pek bilgi vermiyor:

"Chance adındaki basit düşünceli bir bahçıvan tüm yaşamını Washington D.C.'de, yaşlı bir adamın evinde geçirmiştir. Chance televizyondan öğrendikleri dışında dünyayla ilgili hiçbir bilgisi olmadan sokağa bırakılır. Bir limuzine rastlamasıyla, kendini bir kadının (Eve) ve kocası Ben'in, etkili ama hasta bir işadamının konuğu olarak bulur. Chauncey Gardener adını alan Chance, Ben'in arkadaşı, sırdaşı ve beklenmedik bir şekilde politik ortağı olur."

Ancak alıntılar, bazı ipuçları veriyor:

“Ron Steigler: Mr. Gardner, editörlerim ve ben bizim için bir kitap yazmayı düşünüp düşünmeyeceğinizi merak ediyoruz, politik felsefeniz hakkında bir şey, ne dersiniz?

Chance, Bahçıvan: Ben yazamam.

Ron Steigler: Elbette yazamazsınız, bugünlerde kim yazabilir ki? Dinleyin, çocuklarıma bir posta kartı yazarken bile sıkıntı yaşıyorum. Bakın, size altı basamaklı bir avans verebiliriz, size en iyi hayalet yazarı, okuyacak düzeltmenleri sağlayabilirim...

Chance, Bahçıvan: Ben okuyamam.

Ron Steigler: Elbette okuyamazsınız. Kimsenin zamanı yok ki! Biz, biz ancak hızlıca bakarız, televizyon izleriz...

Chance, Bahçıvan: TV izlemeyi severim.

Ron Steigler: Elbette seversiniz. Kimse okumuyor!"

Biz şimdi gururla ve içtenlikle şöyle diyebiliriz:

"Kimse okumuyor! Yalnızca hâlâ televizyon izliyorlar ve amaçsızca İnternet'te geziniyorlar."

….

Bir makalede, Frank Islam ve Ed Crego, Chauncey Gardiner'i "Obamacare'in kölelikten beri bu milletteki en kötü şey" olduğunu düşünen Being Here'daki Ben Carson'la karşılaştırıyorlar:

“1979'da Peter Sellers bir kurgu karakteri, bahçıvan Chance'ı (Chauncey Gardiner) çok izlenen bir filmde, Being There'de oynadı. 2015'te Ben Carson, bir beyin cerrahı – kendisini canlandırarak – Being Here'da Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı için bir aday oldu."

"Yaşam, bir ruh durumudur. 1979'da Being There'de bir zaman dilimi için bir başrolde Peter Sellers'la öyleydi ve 2015'te Being Here'da bir başrolde Ben Carson için yakın zamana dek öyle oldu."

"Chance the Gardener'dan farklı olarak, Dr. Carson beyin cerrahı basit zihinli değildir. Ama o da Chance gibi çok küçük bir mekanda ve uzmanlaştığı medikal ortamın dışından pek az bilgiyle karşılaşarak çalışmıştır." (13)

Gördüğümüzün gerçek, izlediğimizin kurgu olduğuna inanıyoruz.

Algı mühendisliği çağında, bundan emin olabilir miyiz?

….

Modern toplumların temel ihtiyacı nedir? Gerçek mi, ahlak mı, yoksa her ikisi de mi? Daha iyi bir gelecek için yollarımızı bulmak, barışın ve bolluğun yeni bir dilini yaratmak ve doğayla uyum içinde yaşamak için güçlü bir pusulamız var mı? Bir "Vicdan Pusulası" (14) var mı, tüm insan varlıklarıyla yeni bir şafağın ışıklarını görmek için bir etik pusula?

"Nerede Olmak"ı yazdığımız zaman, yeni öyküler evrendeki tüm insan varlıklarının ışıltılı zihinlerinde parlayan ve sürekli değişen ışık zincirleri mi olacak?

….


 Sonunda, görmüş olduğum ilk film hakkında konuşmanın zamanı geldi. "Sarı Otomobil". Film, ilk öykümü yazdığım yıl çekilmişti. "Devrilen Tren"i 1964'te, ilkokula başlamamdan ve yazmayı öğrenmemden kısa bir süre sonra yazmıştım. (15)

Zihnimde günlerce, haftalarca, aylarca canlı biçimde yaşayan bir sarı araba hatırlıyorum. 1964'ten bir süre sonra olmalı. Hiç görmemiş olduğum topraklardan gelen ışığın yansımalarını izlemiştim, yeni dünyalar ve tanımlar getiren, asla karşılaşamayacağım insanları ve ilişkileri tanıtan, yaşamı görmek ve anlamak için yeni pencereler açan. İzlediğim filmdeki arabanın markasını hatırlamıyorum, belki de hiç fark etmemiştim, filmin afişteki adı Sarı Otomobil'di. Filmle ilgili bilgilere ancak "izlediğim ilk film" hakkında yazmayı düşündükten sonra ulaştım.

"Her şey sarı bir otomobilin içinde olur" sözleri filmi tanımlıyor. A.L.Beneteau'nun yazdığı tanıtım, filmin daha önce film izlememiş bir çocuğun zihninde niçin büyük etkiler yapabileceğini anlamak için yeterince ipucu veriyor:

"Belirli bir sarı Rolls-Royce'a sahip olan kişilerin yaşamları ve aşkları hakkında üç öykü:
- Önce Frinton Markisi tarafından karısı için gecikmiş bir yıldönümü armağanı olarak alınıyor, Markiz aracı kullanmanın kendine özel,  Marki'nin aracı utanç içinde satmasına neden olacak bir yolunu buluyor.
- Gangster Paolo Maltese’in sevgilisi, Mae, Rolls'un Paolo'nun İtalya'daki kasabasında dolaşmak için ‘klas’ bir araba olduğunu düşünüyor. Paolo bir işi bitirmek için Amerika'ya çağrıldıktan sonra sıkılmış bir Mae Rolls'u ülkeyi gezmek için alıyor, hem görüntülerin hem de yoluna çıkan yakışıklı italyan fotoğrafçının tadını çıkarıyor.
- II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla, araba sosyeteden Gerda Millet'nin eline geçiyor. Yugoslav kraliyet ailesini ziyaret etmeye giderken, Gerda ve Rolls Yugoslav mücadelesinin önce bilmeden, sonundaysa en gönüllü katılımcıları oluyor." (16)

Daha sonra tanıyacağım bir çok aktristi ve aktörü ilk kez bu filmde görmüş olmalıyım:

“Rex Harrison; Lord Charles rolünde, Frinton Markisi
Jeanne Moreau; Eloise rolünde, Frinton Markizi
Shirley MacLaine; Mae Jenkins rolünde
George C. Scott; Paolo Maltese rolünde
Ingrid Bergman; Gerda Millett rolünde
Omar Sharif; Davich rolünde
Alain Delon; Stefano rolünde”

Film ayrıca "Daktilo" düşüncesi için esin kaynağı oldu. Bir öneri üzerine, başlığı "Yeşil Daktilo" olarak belirlemeyi bile düşündüm, ancak tüm daktiloları temsil eden sıradan bir daktilo olarak bırakmayı tercih ettim. (17)

Açıkçası, "Sarı Otomobil" yaşamı, sanatı ve edebiyatı nasıl gördüğüm üzerinde büyük etkiler yaptığı halde, izlemiş olduğum ilk görsel gösteri değildi. Bir yazlıktayken genç bir öğrencinin sunduğu "Karagöz" göstesisi de önemli bir etki yapmıştı. Gösterisini ve şakalarını hatırlamış, ilkokula başladıktan sonra evde kendi gösterilerimi yapmaya çalışmıştım.

İzlediğim Karagöz gösterisi, 2000+X'te de bir yer buldu:

"Yıllar öncesinden aklımda kalan ilk görüntülerden biri, bir tatil bölgesinde izlediğim Karagöz gösterisiydi. Kaç yaşındaydım bilmiyorum ama en fazla dört ya da beş olmalıydım." (18)

Bir Karagöz göstesinden Sarı Otomobil'e, Merhaba Dünya'dan yapay zekaya ve küresel anlık iletişim ağının algı mühendisliğine.

Nereye gidiyoruz? Çözmemiz gereken sonraki bulmaca nedir?

….



 20 Mart'ta yüklenen bir videoda, film yapımcısı ve eleştirmen David Cairns “Being There” için bazı ayrıntılar veriyor:

"İlk gösteriminden yaklaşık dört onyıl sonra, Being There, Hal Ashby’nin 1979 yapımı American kültürü hicvi, ileri görüşünü her zamankinden fazla hissettiriyor. Aktör Peter Sellers'ın gizli yanını sergileyen film, bir dizi rastlantı sonucunda bir medya olayı ve güçlü bir Washington, D.C. iş adamının sırdaşı olan çocuk ruhlu bahçıvan Chance'ın başına gelenleri izliyor. Bir Esprinin Anatomisi dizisinde film yapımcısı ve eleştirmen David Cairns bu neredeyse esprisiz komedide kahkaha üreten incelikleri, Ashby'nin kurgu ve müzik seçimlerindeki şaşırtıcı birlikteliklere, Stanley Kubrick'ten Stan Laurel'e herkese uzanan çağrışımlarına ve Sellers'ın performansındaki dikkatle ayarlanmış minimalizme yer vererek ayrıntılandırıyor." (19)

Orada olmak hakkında çok şey duymaya devam edeceğimize inanıyorum. Nereye kadar?

Önceki işi tamamlamadan bir sonrakine başlarsak, başlamak yine de " bitirmenin yarısı" olur mu?

….

Bugün 20 Mayıs 2017, 01:31. Sonunda bu yazma serüvenini tamamladım.

NOTLAR:

* Sakıp Sabancı'nın yaşadığı İstanbul'la fabrikalarının çoğunun bulunduğu İzmit arasındaki sık yolculukları sırasında kullandığı "Ofis Otobüs", sanırım bu düşünce için esin kaynağı olmuş olmalı. "Ne güzel bir düşünce! Bu, farklı yerlerde çeşitli toplulukların yararları için kullanılacak gezici kaynaklar ve çalışma platformları yaratılması için de değerli olabilir" diye düşündüğümü hatırlıyorum.

** Alıntıların özgün biçimleri İngilizce yazıda görülebilir. (20)

1. Roger Ebert, Being There, http://www.rogerebert.com/reviews/great-movie-being-there-1979, May 25, 1997
2. Film Kâşifi (Film Explorer), http://www.facebook.com/groups/188900461452314
3. Mehmet Arat, The Value of Free Books, https://mehmetarat2000.wordpress.com/2016/02/06/the-value-of-free-books
4. Mehmet Arat, Fairy of Inspiration, https://mehmetarat2000.wordpress.com/2012/12/29/fairy-of-inspiration/
5. Mehmet Arat, Yitirdigim Anilar (Memories Lost), http://blog.milliyet.com.tr/yitirdigim-anilar/Blog/?BlogNo=351792
6. Mehmet Arat, How I Wrote 2000+X?, https://mehmetarat2000.wordpress.com/2016/11/06/how-i-wrote-2000x/
7. Dan P. McAdams, The Mind of Donald Trump, https://www.theatlantic.com/magazine/archive/2016/06/the-mind-of-donald-trump/480771/
8. Mehmet Arat, Voyages in Stories, https://mehmetarat2000.wordpress.com/about
9. Vasıf Öngören, Masalın Aslı (The Origin of Tale), http://www.dr.com.tr/Kitap/Masalin-Asli-2-Cilt-Birarada/Vasif-Ongoren/Cocuk-ve-Genclik/Okul-Oncesi-6-Ay-5-Yas/Masal-Hikaye-Kitaplari/urunno=0000000445017
10. Yasemin Pforr, Her Çocuk Bir Tohum (Each Child A Seed), http://www.facebook.com/groups/2038568629703135/
11. Roger Ebert, Being There, http://www.rogerebert.com/reviews/being-there-1980, January 1, 1980
12. Hal Ashby, Being There, http://www.imdb.com/title/tt0078841/, 1979
13. Frank Islam, Ed Crego, Being There: Chauncey Gardiner. Being Here: Ben Carson., http://www.huffingtonpost.com/frank-islam/being-there-chauncey-gard_b_8718146.html, Updated Dec 05, 2016
14. Mehmet Arat, Vicdan Pusulası (Compass of Conscious), http://www.sanatlog.com/edebiyat/vicdan-pusulasi/
15. Mehmet Arat, How I Wrote 2000+X?, https://mehmetarat2000.wordpress.com/2016/11/06/how-i-wrote-2000x/
16. Anthony Asquith, The Yellow Rolls-Royce, http://www.imdb.com/title/tt0059927
17. Mehmet Arat, Typewriter (A Sequence of Stories), https://www.facebook.com/mehmetarat2000X/posts/1194231060691173, https://mehmetarat2000.wordpress.com/about/
18. Mehmet Arat, 2000+X Uzun Bir Arayışın Kısa Öyküsü (2000+X Short Story of a Long Seek), http://www.idefix.com/Kitap/2000-X-Uzun-Bir-Arayisin-Kisa-Oykusu/Mehmet-Arat/Edebiyat/Turk-Oyku/urunno=0000000723312
19. David Cairns, Anatomy of a Gag: Being There, https://www.criterion.com/current/posts/4461-anatomy-of-a-gag-being-there
20. Mehmet Arat, Being Where, https://mehmetarat2000.wordpress.com/2017/04/09/being-where/







1 yorum: